Sinema Sohbeti

3 Haziran 2011 Cuma

Braindead Filmi

BRAINDEAD
Kan gövdeyi götürüyor
Türü: Aksiyon Filmleri, Korku & Gerilim Filmi


Kungfu yapan bir rahip, çiftleşen zombiler, saniyede 5 galon hanpüskürten bir çim biçme makinesi ve aklınıza getiremeyeceğiniz şiddet sahneleri... Filmin finalindeki 25 dakika kesintisiz şiddet gösterisi şimdiden sinema tarihine en kanlı sahne olarak geçmiş durumda. Peter Jackson'in bu filmi, sağlam birmideye sahip olanlar için eşi benzeri bulunmaz bir kült film...


J.R.R. Tolkien'in meşhur "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesinin beyazperde uyarlaması oldukça uzun bir süredir sinema dünyasını ve sinemaseverlerin zihnini meşgul ediyor. Merakla beklenen bu projenin başındaki isim olan Peter Jackson bazüan için çoktan dahi, hatta ilah mertebesine yükseltilmiş bir isim. Ancak adını daha önce duymamış izleyiciler için bu kült yönetmenin kapalı bir kutu olduğu da gercek.


Son yılların en büyük projelerinden birisinin yönetmeni olan Yeni Zelandali bu sinema delisi, admi ilk olarak 1987 yılında çektiği "Bad Taste" isimli filmle duyurmuştu. Şu anda elinde milyon dolarlar olan Jackson, "Bad Taste"i 150 bin dolara kotarmıştı. Filmi dört yıl boyunca başrolleri oynayan arkadaşlarıyla hafta sonları buluşarak tamamlayan ve filmin teknik işlerinin neredeyse tamamını üstlenen Jackson, dikkatleri üzerine çekmekte gecikmedi. "Bad Taste" ile hem B filmin son derece yaratıcı ve zeki bir örneğini ortaya koymuş, hem de korku sineması ve zombi külliyatına yeni, komik bir boyut getirmeyi başarmıştı. Kısa zamanda turn dünyada kendine fanatikler kazanan bu filmi alışılagelmedik bir animasyon olan "Meet the Feebles" takip etti. Bir nevi aşın şiddet içeren Muppet Show da denebilecek 1989 yapımı bu filmin ardından yazımıza konu olan "Braindead" geldi...


1992 yapımı olan "Braindead" rahatlıkla Jacksonın şu ana kadarki filmografisinde en üst noktaya yerleştirilebilecek bir film (1994 yılında çekilen "Heavenly Creatures" gibi son derece dişli bir rakibi olduğunu gözardı etmemek koşuluyla). Jackson tıpkı "Bad Taste"de olduğu gibi bu filmde de zombilerin dünyasına el atiyor ve gore türünün olmazsa olmazi kan, pislik, bilumum vücut sıvısı, vs. ile dolu bir yolculuğa çıkartıyor bizi. Ama ilk filmi "Bad Taste"de olduğu gibi Jackson'in "Braindead"de sunduğu yolculuk da pek alışılageldik değil. Pek çok izleyicinin tahammül sınırlarını zorlayacak derecede kanlı sahnelerden, rahatlikla inanılmaz komik durumlar yaratmayı beceren bir senarist/yönetmen Jackson.


Gore türünün komediyle yaptığı birlikteliğe özellikle Sam Raimi'nin "Evil Dead" üçlemesinden alışığız. Fakat Jackson'in sineması bu tiirde gördüğümüz diğer örneklerden çok farklı. Gerek şiddeti sınır tanımayarak kullanışı, gerek esprilerindeki aşırılık, gerekse yerinde duramayan hiperaktif bir çocuk gibi oyuncuların etrafında dolaşan kamerasıyla yarattığı hava son derece laubali bir filmle karşılaşacağınızı düşündürebilir. Halbuki bu unsurların ardına baktığınızda insanın karşısına son derece estetik bir görsel yapı ve pek çok sinemasal göndermeyle dolu bir film çıkıyor. Bu göndermelere de değinmek için filmin konusuna geçebiliriz...


Filmimiz 1957 yılında Skull (Kurukafa) Adası'nda başlıyor. Sumatra'nın güneybatısındaki bu adada Yeni Zelanda'daki bir hayvanat bahçesinden gelen bir görevlinin yardımcılarıyla beraber "özel" bir hayvanı yerlilerden kaçırma çabasına tanık oluyoruz. Büyük sıçanların maymunlara tecavüz etmesi sonucunda ortaya çıkan bu canlı son derece tehlikelidir. Bir ısırığı insanı zombi yapmaya yeter.


Bu hayvanın uçağa bindirilişinin ardından jenerikle beraber izleyiciyi de Sumatra'dan Yeni Zelanda'ya getiriyor Jackson. Birdenbire kendimizi yakında akıl almaz olayların vuku bulacağı huzurlu bir Yeni Zelanda kasabasında buluyoruz. Film kasaba atmosferini yaratırken mümkün olduğunca az mekan kullanarak, düşük bütçesinin (1,8 milyon dolar) yaratacağı handikapları engellemiş ve 501i yılların havasmı yakalamakta yardımcı olmuş. Öyle ki zihninizde "Mavi Kadife", "Pleasantville", "Edward Scissorhands" veya "Geleceğe Dönüş"ün yanında yer edinebilir kendisine. Her neyse... Bu kasabaya giriş yaptıktan sonra market tarzı bir dükkana dalıyor kamera...Karşımızda genç bir İspanyol kız olan Paquita var. Kendisi aynı dükkanda çalışan Roger'a feci şekilde abayı yakmış durumda. Ancak büyük annesinin baktığı tarot fall sonucunda hayatının erkeğinin Roger olmadığını öğreniyor. Hayatının erkeği karşısma çıktığında onu tammasını sağlayacak işareti de zihnine kazıyıveriyor hemen. Çok geçmeden dükkana öykümüzün baş kahramanı olan Lionel giriyor. Lionelın devirdiği kalemler tarn da kartlarda görünen işareti oluşturunca, Paquita hayatınm erkeğini bulduğunu anlıyor ve Lionel'a göz koyuyor.


Ancak Paquita'nın önünde çok ciddi bir engel var. LionePın annesi... Lionel 20'li yaşlarının ikinci yansında ama ne yazık ki kız arkadaşı olmayan, üstelik son derece antisosyal bir yaşantı sürdüren genç bir erkek. Bunun sebebiyse aşm saplantılı derecede oğluna düşkün olan annesi. Bu durum insanın aklma ister istemez Alfred Hitchcock'un klasiği "Psycho"yu getiriyor ve hiç merak etmeyin Jackson bu çağrışımın son derece yerinde olduğunu vurgulamak için elinden geleni yapıyor. Lionel ve annesi büyük bir evde yaşıyorlar. Evin hem iç hem de dış mimarisi Bates'lerin evini o kadar anımsatıyor ki biraz ileride yanıp sönen "Bates Motel" levhasmi görseniz şaşırmayacaksınız. Üstelik Lionelın annesi karşımıza çıktığı ilk sahnede saçlan ve kostümüyle, sanki yandaki sete sızıp Norman Bates'in annesi kılığma girmekte kullandığı elbise ve peruğu aşırmış gibi bir izlenim yaratiyor. Elinde de büyük bir bıçak tutuyor. "Psycho"nun duş sahnesindeki sue aletinin aynısı olduğunu söylemek pek yanlış olmaz bu bıçağın. Filmin başındaki garip yaratık ve bu sorunlu üçlünün nasıl bir araya geleceğini ise hiç düşünmeyin, Jackson bu konuya pratik bir çözüm bulmakta hiç zorlarımamış.


Lionel kendisine yakınlaşmaya çalışan Paquita ile hayvanat bahçesine gidiyor. Onlan takip eden Lionelın annesi de kazara kafesinin önünde durduğu Sumatralı fare maymun karışımı yaratık tarafından ısırılıyor. Bu andan sonra Lionel hem bir zombiye dönüşen annesini, hem de onun zombi yaptığı kasaba halkından diğer kişileri evin bodrumunda kapah tutarak durumu idare etmeye çalışıyor. Finalde ise bizleri oldukça uzun ve kanli bir parti sahnesi bekliyor.


"Braindead"in konusu bile insanin aklma "Psycho", George A. Romero'nun zombi üçlemesi gibi filmleri getiriyor. Ancak Jackson'in yaptığı göndermeler bu kadarla smirh değil. Abartılı şiddet anlayışı, her midenin kaldıramayacağı gore sahneleri, korku ile komediyi birleştirmesi (komedi kesinlikle ağır basıyor) ve "stop motion" animasyon tekniğini kullanışıyla akla ilk etapta "Evil Dead"i getiriyor film. Bunun yanında örneğin mezarlıkta eğlenirken zombiye dönüşen bir grup serseri insana Dan O'Bannon'ın "Yaşayan Ölülerin Dönüşü" filmini anımsatıyor. Ayrıca Lionelın parkta "bebek" dolaştırırken puseti elinden kaçırdığı sahne serbest çağrışımla aklmıza "Potemkin Zırhlısı"nı getirebilir. Veya Paquita’nın zombilerden saklanmak için dolaba girdiği sahne de "Hallowen"i hatırlatmıyor değil. Bu durum aslında çok da şaşırtıcı değil. Peter Jackson'ın "Braindead"den bir sonraki filmi "Heavenly Creatures"i izleyenler, onun ne kadar entelektüel bir yönetmen olduğunu ve istediğinde ne kadar ciddi takılabildiğini görmüşlerdi. Fakat gördüğünüz gibi kendisinin eski filmlerinin de "Heavenly Creatures"tan aşağı kalır yam yok.


"Braindead"i ilginç kılan unsurların başında şimdiye kadar izlediğimiz zombi filmlerinden farkli olmasi geliyor. Bu alt ture (gore/zombi filmleri) ilişkin turn yapimlan belli ki yalayıp yutmuş olan Jackson, türe bambaşka bir kapi acryor. Hem filmin konusundan anlayabileceğiniz, hem de eğer film hakkmda daha önce yazılmış bazı yazilara denk geldiyseniz görmüş olabileceğiniz gibi "Braindead"in turn esprisi zombileri (kaldi ki bunu diğer turn yaratik filmlerine uyarlamak da mümkün) eve sokmamak değil, evde tutmak. Ayrica Jackson bizzat kendisinin de katkida bulunduğu efektlerle akla ziyan zombi imha etme yöntemleri yaratıyor. Örneğin ampul, bahçe makasi, blender ve çim biçme makinesı gibi aletler zombileri yok etmeye yardımcı oluyorlar.
Peter Jackson ayrica alışageldiğimiz sofra ve tuvalet adabmi yerle bir eden sahnelere de yer vermiyor değil. Nasıl derseniz; bir serseri zombilikle ilk tanışmasmı Lionelın annesinin mezarma işerken yaşıyor. Başka bir sahnede ise zombiye dönüşen bu gene ortadan ikiye bölündükten sonra bağırsakları yerlere dökülüyor ve bu olayın ardından anüsü kameraya donüp gaz çıkartıyor. Filmin unutulmaz yemek sahnesi ise bambaşka bir olay. Lionel artık çürümeye başlayan annesini eve gelen misafirlerle aym masaya oturtunca her midenin kolay kolay kaldıramayacağı olaylar meydana geliyor. Zombi annenin puding tabağma düşen kendi kulağım afiyetle yiyişine tanıklık ettikten sonra bir daha içinizden puding yemek gelir mi bilinmez.


Fakat söylediğimiz gibi filmin tüm meziyeti bu abartılı şiddet sahneleri değil. Peter Jackson turn bunlan son derece zeki bir mizah duygusuyla beraber veriyor izleyiciye. Yer yer filmini gayet sağlam fikirler üzerine şekillendirdiğini de belli ediyor. Mesela Lionel ve annesi arasındaki ilişkinin hiç de yüzeysel bir boyutta işlenmediğini belirtmek lazım. Özellikle finalde Lionelın ana rahmine geri döndüğü anda Jackson hem izleyiciyi şok ediyor, hem de ana oğul arasında kurduğu ilişkinin hiç de basit temellere dayarımadığını belli ediyor.


Üstüne üstlük filmin konusunu tekrar hatırlarsak işin içinde bir aşk hikayesi olduğunu da unutmamamrz lazim. Evet "Braindead"i duygusal bir film olarak karşılamak belki imkansrz ama kaderin kendisini birleştirdiği Lionel'dan bir ev dolusu zombiye rağmen vazgeçmeyen Paquita’nın ruh halinin belirli bir romantizm duygusu taşımadığını söylemek de haksizhk olur.


Hazir laf Paquita'ya gelmişken Diana Penalver'in bu rolü başanyla canlandırdığını söylemek gerek. Garip aksarımı ve şaşkın bakışlarını kolay kolay unutmak imkansız. Filmin diğer oyuncularından Elizabeth Moody de anne rolünde son derece iyi. Gerçek bir kabus hissi yaratmayı ve belki de filmi korku türüne en çok yaklaştıran öğe olmayı cidden çok iyi beceriyor. Fakat filmin esas yıldızı Timothy Balme. Bu rolüyle İtalya'daki Fanta festival'de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Balme, vücut dilini müthiş şekilde kullanarak son derece dinamik bir performans sergiliyor.


"Braindead" tüm bu saydığım özellikler sayesinde bir kült film klasiği mertebesine ulaşmış durumda. Örneğin Amerikalı eleştirmen Leonard Maltin filmi "şaşırtıcı, dinamik, son derece yaratıcı şekilde iğrenç bir komedi" olarak tanımlıyor ve "kendi türünde bir doruk noktası" olduğunu belirtiyor. Eğer gore filmlere karşı bir tavrmız yoksa ve mideniz de sağlamsa siz de rahatlıkla bu görüşleri paylaşabilirsiniz. Hele bir de türe özel ilgisi olan bir sinefilseniz yazı içerisinde aktardığım sinemasal göndermeleri ve belki de daha fazlasını keşfetmekten kesinlikle sonsuz keyif alacaksınız. Bunlara Jackson'ın kendinden son derece emin ve yaratıcı sinemasal tarzını, insanı hayrete düşüren zekasını, bir de insanda kahkaha gazma maruz kalmış etkisi yaratan aralıksız esprileri ekleyince cidden benzersiz bir film çıkıyor ortaya. Tüm bunlar ilginizi çektiyse "Braindead"i bir an ewel edinip izleyin deriz. Belki siz de filmin 90'h yılların en iyi 10 filminden birisi olduğu konusunda benimle hemfikir olur ve "Yüzüklerin Efendisi"ni daha da büyük bir merakla beklemeye başlarsınız.


Braindead
Yönetmen: Peter Jackson
Oyuncular: Timothy Balme (Lionel Cosgrove), Diana Penalver (Paquita Maria Sanchez), Elizabeth Moody (Anne/Vera Cosgrove), Ian Watkin (LesAmca), Brenda Kendall (Hemşire McTavish), Stuart Devenie (Peder McGruder).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aksiyon Filmleri