Epik fantezinin babası
Ünlü Ingiliz yönetmen John Boorman'ın 80’li yılların başında çektiği film, bildiğimiz Kral Arthur efsanesini konu alan, dört başı mamur birfantastik sinema örneği. Rahatlıkla doneminin ilerisinde olduğunu iddia edebileceğimiz bu görkemli prodüksiyon, aradan geçen yaklaşık 20 yıla rağmen hâlâ keyifle izleniyor.
Açıkçası filmin hikâyesini anlatmaya gerek var mi, bilmiyoruz. Boorman ve senaryoyu beraber kaleme aldığı Rospo Pallenberg, Thomas Malory'nin klasiği "Arthur'un Ölümü"nü kaynak aliyorlar efsaneyi sinemaya uyarlarken. Malory'nin Arthur üzerine anlatılan öyküleri derleyip, lineer bir akışa soktuğu metninin hemen her unsuru filmde yerini alryor. Arthur'un babası Uther'in büyücü Merlin ile yaptığı anlaşmadan ve Excalibur'u ilk kez eline almasından başlayan film, Kutsal Kâse'nin Parsifal tarafindan bulunmasma ve Arthur'un ölümüne değin uzanıyor. Arthur'un cesur Lancelot ile karşılaşması, Merlin'e Camelot'u yaptırması, şövalyelerini yuvarlak bir masa etrafmda toplaması, yakm arkadaşı Lancelot ve karısı Guenevere'in yaşadıkları yasak ilişki (belki de bütün "üçlü ilişki"lerin atası), üvey kardeşi büyücü Morgana tarafindan kandırılması gibi yan öyküler de elbette eksik kalmıyorlar. Özetle, Kral Arthur'a dair bildiğiniz her şeyin en kapsamlı şekilde peliküle aktanldığı film belki de "Excalibur".
Boorman'ın filminin başardığı sayısız şeyden birisi bu öyküleri derli toplu şekilde anlatmak, seyirciye sıkı örülmüş bir dramatik yapi sunmak. Bu kadar uzun süreye yayilan epik bir hikâyeyi 140 dakikada toparlamak, takdir edersiniz ki herkesin altından kolaylıkla kalkabileceği bir iş değil. Ancak Boorman ve Pallenberg, Arthur efsanesini takdire şayan bir akıcılık ve bütünlük içerisinde aktarıyorlar. Kimi kaynaklar Arthur'dan bahsederken hikâyenin gerçek üstü boyutunu görmezden gelirlerken, "Excalibur" efsaneye sadik kahyor. Filmin fantastik türüne yakın duran hâli, dramatik yapinm çıkmaza gireceği anlarda yerinde bir kaçış noktasi oluyor. Boylece ne zamansal atlamalan, ne de mantik hatalarıni kafaya takmaniza gerek kalmiyor.
Elbette Boorman'ın fantastik bir filmle hedeflediği diğer şey görkemli bir görsel atmosfer kurmak. "Excalibur" gerek sanat yönetimi, gerek kamera çalışması, gerekse özel efektleriyle, hele ki çekildiği döneme göre, son derece etkileyici bir sonuç veriyor. Özellikle Alex Thomsonın Oscar'a aday gösterilen görüntü yönetimi nefes kesecek güzellikte. Filmin Altın Palmiye için yarıştığı 1981 tarihli Cannes Film Festivali'nden En İyi Sanatsal Katkı ödülüyle dönmesi de boşuna değil. Bu arada ufak bir not, filmde Boorman'a tasarım ve proje gelişiminde danışmanlık yapan isimlerden birisi de Neil Jordan.
Üstün prodüksiyon özellikleri ve kusursuza yakın anlatımıyla sürükleyici bir seyirliğe dönüşen "Excalibur"un en keyifli yönlerinden bir diğeriyse, metinsel ve görsel anlamda okunmasının verdiği sonuçlar. Boorman kuşkusuz elindeki malzemenin analiz etmeye ve sembolik bir anlatıma ne kadar açık olduğunun farkında. Bu nedenle anlattığı efsanenin fantastik ve mitolojiyle ilintili kisimlarini özenle işliyor. "Excalibur"u izlerken dinsel metinlerden psikanalize kadar uzanan sayısız göndermeyle karşılaşıyor seyirci. En basitinden, krala gücünü veren ve alan Excalibur düpedüz fallik bir obje olarak geliyor karşımıza (golden neredeyse erekte bir penis gibi çıktığını söylemeye ayrıca gerek var mi?). Akil ve mantığın doğaüstüyle olan mücadelesi ise pagan kültürünün tek tannli dinlerle çatışmasma denk düşüyor. Parsifal'in Kutsal Kâse'yi ilk kez gordüğü sahnede boynundan asılı olduğu ipin yavaş yavaş kesilmesi ve aşağı düşmesi âdeta göbek bağmdan kopmayı ve doğumu, içinden tsa'nın kanı dökülen Kutsal Kâse ise bir bakıma vajinayı temsil ediyor. Arthur'un üvey kardeşi Morgana'nın çocuk yaşta annesi Igrayne'in babası kılığındaki yabancı bir erkekle beraber olmasını izleyişi ise Freudyen bir okumayı zorunlu kılıyor ve yolumuzu "ilk sahne"ye çıkartıyor. Elbette Arthur ve kendi kardeşinden olma oğlu Mordred arasındaki çatışmalar da oedipal kompleksi akla getiriyorlar.
"Excalibur"da bu ve benzeri göndermelere bolca rastlamak mümkün. Boorman'ın filmini böylesi referanslarla süslemesiyse, hikâyeyi ait olduğu çağın ötesinde değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Şövalye hikâyelerinde ve mitolojik efsanelerde sık sık karşımıza çıkan, kahramanların başlıca derdi ve motivasyonu bu bağlamda ayrıca önem kazanıyor, ölmeye ve unutulmaya dair korku. Boormanın tarihi fantezi sosuna bulâyarak aktarması, kimilerinin bu türe "kaçış edebiyatı" diyerek aldığı tavrın tam tersi bir sonuç veriyor. Her iyi fantastik roman veya filmde olduğu gibi, "Excalibur"da da anlatılan hikâyeyi zamansız kılan ve geçmişe olduğu kadar bugüne dair cümlelerin de sarfedildiği bir yapı çıkıyor ortaya. Filmin meselesinin ne olduğunu çözmekse pek güç değil. Tutkularının ve iktidar hırsmm pençesine düşen kişi ister istemez felakete neden olur ve hem kendisine, hem de çevresindekilere zarar verir. Dolayısıyla herkesin iyilik kadar, kötülük yapmaya da yetisi vardır.
Kuşkusuz bu noktada Arthur efsanesini muhafazakâr, hatta mizojin kılacak öğeler de mevcut. Hikâyede düğümü çözecek unsurun farklı derebeyliklerin tek bir hükümdarlık altında birleştirilecek olmasından tutun, hemen her tragedyada olduğu gibi kadınların baştan çıkartıcı ve felaketi peşleri sıra getiren karakterler olmalarına değin. Erkek büyücü Merlin'in iyi, dişi Morgana'nın ise kötü olmasının da benzer bir yoruma kapı açtığı şüphesiz.
Sinema tarihine baktığımızda sayısız Krai Arthur uyarlaması görebiliyoruz. Ancak bunlardan bazılarının adını arımak gerektiğinde, hazır "Excalibur"un ne demeye çalıştığını deşifre etmişken, özellikle ikisi öne çıkıyorlar. Bunlardan ilki Robert Bresson'un benzerlerinden son derece farklı bir noktada duran adaptasyonu "Gölün Lancelot'su" (Lancelot du Lac). Bresson, minimal sinemasının doğal bir sonucu olarak hikâyenin romantik boyutunu bir kalemde siliveriyordu. Zaten Kutsal Kâse'yi arama görevinden başansızlıkla dönen ve giderek birbirinden kopmaya başlayan şövalyeleri karakter seçmesi, dolayısıyla "Gölün Lancelot'su"nda kahramanlıktan ve idealize edilmiş karakterlerden eser olmaması boşuna değil. Şövalyelerin katıldıkları bir turnuva sahnesindeyse yönetmen, aksiyonun kendisinden ziyade atların bacaklarını ve şövalyelerin mahmuzlarını göstermeyi tercih ediyordu. Ancak neredeyse tüm bir filmografisini bireyin içindeki kötüyle mücadelesi ve karşı karşıya kaldığı etik sorunlar üzerine kurmuş Bresson'un, hikâyenin barındırdığı malzemenin, bizim de biraz yukarıda andığımız temarım gayet farkmda olduğunu söyleyebüiriz. Zira film hem görevini başarıyla yerine getiremediği, hem de en yakm dostunun karısıyla ilişki kurduğu için pişmanlık duyan ve kendisiyle ahlaki bir hesaplaşma yaşayan Lancelot'nun ruh hâli üzerine odaklarııyordu.
Adı anılması gerekli bir diğer film ise geçtiğimiz sezon karşımıza gelen Antoine Fuquaınn "Kral Arthur"u (King Arthur). Her ne kadar bu projede memur yönetmen olsa bile, Fuquaınn da ilginç bir iddiası vardi. Yapılan yeni araştırmaların Arthur'un esasında Orta Çağ'da değil, Roma döneminde yaşamış bir savaşçı olduğu iddiasından yola çıkıyor ve bildiğimiz efsaneyi farklı şekilde anlatmaya soyunuyordu. Sonuç, yine geçen yıl izlediğimiz Wolfgang Petersen'in "Truva"sını (Troy) anımsatır nitelikteydi. "Truva"nm tannlara yer vermeyen bir "İlyada" uyarlaması olmasına benzer şekilde, "Kral Arthur" da fantastiğe yüz vermeyen br Arthur efsanesi olarak karşmuza çıkıyordu. En nihayetinde dönüp dolaşıp, iktidar hırsı ve demokrasiyi sağlamarım zorluğu gibi temalara bağlandığmı, üştelik bu yolculukta epey tökezlediğini düşününce, Fuqua'ya "Excalibur"u bir kez daha izlemesini önermek ve söz konusu temalara değinmek için ilia fantastik türe sırt çevirmenin gerekli olmadığını hatırlatmak gerekiyor.
Daha önce bu sayfalara konu ettiğimiz bir diğer filmi, "Monty Python and the Holy Grail"i de atlamamak lazim esasında. Kral Arthur efsanesini absurd bir komediye dönüştüren bu şahane Monty Python filminin, bir yönüyle "Excalibur"a esin kaynağı olduğunu söylemek de mümkün. Zira Boorman kendi uyarlamasinda mizaha yer vermekten de kaçmmıyor. Özellikle Merlin ve Arthur arasında geçen sahneler, Merlin'in hazır cevaplığı ve bu roldeki Nicol Williamsonın performansiyla "Excalibur" yer yer seyircisini güldüren bir filme dönüşüyor. Her daim kendine has ve garip olmuş Boorman, yer yer abartıya kaçsa, seks ve şiddetin dozunu yüksek tutsa bile kitsch olmamn smuinda duruyor ve ciddiyetini de koruyor. "Excalibur"u diğer ciddi Arthur uyarlamalan arasinda kendi hayranlarını kazarımış bir kült filme dönüştüren unsur ise büyük oranda bu garip karışım.
Excalibur
Yönetmen: John Boorman
Oyuncular: Nigel Terry (Kral Arthur), Helen Mirren (Morgana), Nicholas
Clay (Lancelot), Cherie Lunghi (Guenevere), Nicol Williamson (Merlin),
Paul Goeffrey (Parsifal), Robert Addie (Mordred), Gabriel Byrne (Uther
Pendragon), Liam Neeson (Gawain).
1981 ABD/İngiltere ortak yapımı, 140 dakika.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder