Herkes Kendi Evinde |
Film ilk artısını, öyküsünden alıyor. Ortada çok farklı dallanmalara açık, iyi kullanılabilecek, etkileyici olabilecek ve seyirciye "dokunabilecek" bir öykü var. Ancak senaryoda sorunlar başlıyor. Dış sesle bir karakterin bakış açısından anlatılmaya başlayan öykü, babasını arayan Rus kızı Olga'nın öyküsüyle paralel anlatılmaya başlanınca aksamalar başgösteriyor. Film ilerledikçe öykü dağılıyor; başkahramanımız Selim'in zaten kökenleri çok iyi vurgulanmayan New York'a taşınma hayallerini seyirci unutuyor. Ait olma ya da olmama, köken arama gibi deşilebilecek konulara ise yeterince eğilinmiyor; eve dönüş, evi terkediş ve sevdiğinin yanında olmayı istemek mevzuları biraz havada kalıyor. Böylece film, öyküsü için aldığı artıyı, onu yetkin bir şekilde kullanamadığı için yitiriyor.
Ama yine de "Herkes Kendi Evinde" sıkılmadan izlenen, insana bir "görmüşlük" hissi vermeyen, belli bir merak uyandırmayı başaran yapısıyla, Türk Sineması'nda son yıllarda görmekten büyük mutluluk duyduğumuz kaliteli ürünlerden biri... Tam bir başarı değil ama iyi bir çaba...
Elbette ki unutulmaması gereken nokta, "Herkes Kendi Evinde"nin bir ilk film olduğu... Semih Kaplanoğlu, ilk filminde anlatım zorluklarının çoğunun üstesinden gelmiş ve yönetmenlik açısından bakıldığında belli bir düzeyi tutturmuş gibi görünüyor. Bu da Kaplanoğlu'nun sonraki filmlerine umutla bakmamızı sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder