Sinema Sohbeti

26 Aralık 2010 Pazar

Yönetmen Roman Polanski Filmleri

İlk başyapıtı 1962'de çektiği "Knife in The Water-Sudaki Bıçak" olur. Kişisel görüşüm odur ki; bu filmi izleyen ve belli bir sinema birikimi olan bir kişi, bu filmin bir "ilk film" olduğuna inanmakta bir hayli zorluk çekecektir. Çünkü bir çok açıdan çok yetkin bir sanat yapıtıdır önümüzde duran ve benim favori filmlerim arasındadır. Aynı zamanda Polanski'nin ilk uzun metrajlı filmi olan "Sudaki Bıçak", Polonya'da savaş sonrası filmlerden savaş konusunu içermeyen ilk filmdi. Gelecekteki filmlerinin çoğunda olduğu gibi, bu filmde de senaryo üzerinde kendisi çalışmıştır. Belirsizliklerle dolu bir psikolojik dram olan film, karısını ve bir anlık hevesle aldıkları bir otostopçuyu (ki otostopçu rakibi haline gelecektir) etkileyebilmek için alçakça girişimlerde bulunan bir kocanın hikayesini konu alır. Heyecan verici kadrajlar ve yenilikçi kamera açıları filmin zaten çok güçlü olan etkisini daha da arttırır. Film boyunca belirsizliğin oluşturduğu bir gerilim ve filmin üç kahramanı arasında gizli ve tehditkar bir hava egemendir. Polanski bu atmosferi olağanüstü bir yönetmenlik başarısıyla yansıtır izleyiciye. Görsel açıdan üstünlüğüyle adından söz ettiren film ( bu da yönetmenin eserlerindeki ortak özelliklerden biridir), aynı zamanda yönetmenin tamamını Polonya'da çektiği tek filmdir. Ancak Polonya'da hiç ilgi görmez. Oysa yurtdışında çok beğenilir ve büyük yankı uyandırır. Filmin Oscar'a da aday gösterilmesiyle gelen büyük başarı Polanski'nin uluslararası arenaya açılmasını sağlar.
Roman Polanski, Fransaya gider ve yerleşir. İlk dönemler zorluklar yaşadığı bu ülkede senarist Gerard Brach ile "Repulsion-Tiksinti" ve "Cul-De-Sac - Çıkmaz Sokak" adlı filmlerinin senaryosunu hazırlar.
Bu iki filmin çekimlerini İngiltere'de yapar.
1965 yılında çektiği "Repulsion" erkeklerden ve cinsellikten duyduğu büyük korkular sonucu önce çılgınlığa daha sonra da cinayete sürüklenen genç bir kadının öyküsünü anlatır. Başrolde o yıllarda yeni parlamakta olan Catherine Denevue oynar. Seyri zor, ancak son derece usta işi olan bu film hakkında Daily Mail"de şöyle bir yorum yayınlanır "Utanmazcasına çirkin bir film, ama çöken bir aklın keskin biçimde görülüşü açısından bir tür ölümcül başyapıt". "Repulsion", box-office'de parlak bir başarı elde edememekle beraber, psikolojik gerilim filmleri arasında bir mihenk taşı haline gelir. Filmin, aynı zamanda yönetmenin en çok sevdiği filmi olduğu söylenmektedir.
1966 yılında çektiği "Cul-De-Sac - Çıkmaz Sokak" ise itici kişiliklerle dolu bir gangster parodisidir. Berlin Film Festivali'nde "Repulsion" filmi ile Gümüş Ayı, "Çıkmaz Sokak" ile de Altın Ayı ödüllerini kazanarak bir kez daha ilgi odağı haline gelir.
Polanski, 1967'de çektiği "The Fearless Vampire Killers - Korkusuz Vampir Avcıları ( Afedersiniz Ama Dişleriniz Boynumda)" adlı komedi filminde kendisi de başrollerden birisini oynar ve bu filmde tanıştığı güzel Sharon Tate ile bir yıl sonra evlenir ve hayaller ülkesi Amerika'ya, Los Angeles'a yerleşir.
Roman Polanski, o dillere destan gerilim filmi "Rosemary's Baby - Rosemary'nin Bebeği" ni Amerika'da 1968 yılında çeker. Bu film Polanski adını tüm dünyaya duyurur. Önceki eserlerinde olduğu gibi bu filmde de yönetmen, çoğu yönetmenin uğraşıp da başaramadığı bir şeyi başararak uğursuzluklara işaret eden bir dehşet havası yaratacaktır. Ira Lewin'in büyücülük ve şeytan ayinleri üzerine yazdığı ürpertici best-seller romanından uyanlanan, Mia Farrow ve John Cassavates'in dahiyane oyunlarıyla da güçlenen film sinema tarihinin en ürkütücü ve şaşırtıcı psikolojik gerilimlerinden ve "şeytanlı film" diye adlandırılan korku alt türünün köşetaşlarından biri haline gelir.
Polanski'nin başarı grafiği başdöndürücü bir hızla yükselmektedir ancak kara günler çok yakındır.
Komedi filmi "Korkusuz Vampir Avcıları"ndaki bir bölüm nedeniyle, çılgın tarikat lideri Charles Manson, Polanski'ye diş bilemektedir. Şeytani tarikat, "Rosemary's Baby" yüzünden iyice çileden çıkar ve Polanski'nin Holywood'daki evini basarlar. O gün Polanski şehir dışındadır. Charles Manson ve çetesi Polanski'nin o sırada 8 aylık hamile olan eşi Sharon Tate'i ve evdeki dört misafiri bıçak darbeleriyle feci şekilde öldürürler. Büyük bir sarsıntı geçiren Polanski bu olaydan sonra Avrupa'ya döner.
Bir sonraki filmi "Macbeth", aslına sadık kalmakla birlikte, ihtilaflı bir Shakespeare uyarlamasıdır. İkinci karısı Sharon Tate'in Manson çetesi tarafından canice öldürülmesinin hemen ardından çekilmesi, yönetmenin hissettiği acı ve şiddetin filme yansımasına sebep olmuştur. Polanski bu ünlü trajediyi bir cinayet ve korku filmi haline getirerek son derece kanlı cinayet sahneleri ve seyri zor bir şiddetle yorumlayarak izleyiciyi ürkütmüştür.
Bu filmin ardından kılık değiştiren yönetmen, İtalya'ya gidip bir seks komedisi çeker. Ardından, en iyi filmlerinden biri sayılan "Chinatown"u çekmek üzere tekrar Hollywood'a dönecektir (1974). Can çekişmekte olan "Kara Film" akımını yeniden canlandıran film, Polanski'ye bir Oskar, bir de İngiliz Akademi Ödülü getirir. Robert Towne'ın özgün hikayesine dayanan film (inanılmaz bir ensest öyküsü de dahil olmak üzere) dayanılması zor bir çok aykırı motif içerir. Muhteşem bir Jack Nicholson, hayatının performanslarından birini sergileyen Faye Dunaway ve bu filmde oyuncu olarak yer alan büyük usta John Huston. Roman Polanski'de bu filmin bir sahnesinde gangster olarak görünecek ve Jack Nicholson'un bütün film boyunca burnunda bandajla dolaşmasına yol açan eylemi gerçekleştirecek,yani Nicholson'un burun deliğini bıçağıyla yırtacaktır.
1976 yılında çektiği heyecan verici ve gerçeküstü "The Tenant" ile başarıları devam eder.uğursuz, paranoyak bir delilik, suistimal ve intikam hikayesini anlatan filmin Polanski'nin Paris'e geldiği ilk yıllarda yaşadığı mahallede çekildiği söylentileri vardır.
Bir yıl sonra, yönetmenin adı çok farklı bir sebeple gazete sayfalarında yer almaya başlayacaktır: Polanski, Jack Nicholson'un evinde13 yaşında bir kıza tecavüzden suçlu bulunacaktır. Bu suçlamaları kızın annesi görgü tanığı olarak onaylar. Mahkeme Polanski'nin suçlu olduğuna karar vererek psikiyatrik testten geçirilmesini ve akıl sağlığının kontrol edilmesini ister. Eğer akıl sağlığında bir bozukluk yoksa, bu fiilinden dolayı 50 yıla kadar hapis istemiyle yargılanabilecektir. Bu gelişmelerden sonra, hapse girmek istemeyen Polanski, ABD'den ayrılır ve günümüze değin tekrar dönmez. Fransa'ya yerleşerek Fransız vatandaşı olur.
1979 yılına kadar da film yapmaz. Thomas Hardy'nin bir romanından uyarlanan üç saat uzunluğundaki "Tess" (17 yaşındaki Nastassja Kinski filmde rol alacaktır.), Fransa'da o zamana kadar çekilen en pahalı film olur. Bunun karşılığını, Polanski'ye bir Oskar ödülü ve Cesar'da en iyi yönetmen ödülüyle ödeyecektir.
Bir sonraki filmi olan "Pirates" (1986) ise tam bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Yönetmenin diğer komedi filmlerinde olduğu gibi, bu film de hiçbir başarı elde edemez. Gerçekte, "Tess"in sağladığı başarının ardından, Polanski'nin çalışmaları aralıklı olarak devam edecek ve eskisi kadar başarılı çalışmaları olmayacaktır.
1987'de çektiği ve Harrison Ford'un rol aldığı gerilim filmi "Frantic", ne eleştirmenlerden, ne de işin ticari kısmıyla ilgilenenlerden olumlu puan alamaz.
1992'deki "Bitter Moon" un dikkat çekmesinin tek sebebi de, Hugh Grant'ın filmde rol almasıdır. Polanski eleştirmenlerin övgüsünü tekrar ancak 1994'te çektiği "Death and the Maiden-Ölüm ve Bakire" ile kazanabilmiştir. Ariel Dorfman'ın oyunundan uyarlanan filmde Ben Kingsley ve Sigourney Weaver başrol oyunculuğunu üstlenir. Bir kadınla yıllar önce kendisine işkence ve tecavüz etmiş celladının karşılaşmasını anlatan bu film kişisel olarak çok beğendiğim Polanski filmlerinden biridir.
İki yıl sonra deneysel bir çalışma olan "Gli Angeli"ye imza atan yönetmen, 1999'da "The Ninth Gate" ile esrarlı gerilim filmlerine dönüş yapar. Bu filmde Johnny Deep ve eşi Emanuelle Siegner rol almıştır. Senaryodaki tutarsızlıklar ve kötü finali yüzünden başarılı olamayan bu film yine de bence görkemli bir görselliğe sahiptir. Tabii filmin görüntü yönetmeninin efsanevi Darius Khondji olduğunu belirtmekte yarar var.
Tiyatroyla da ilgilenen yönetmen, Avrupa'da birçok tiyatroda sahnelenen Berg'in " Lulu" sunu, Verdi'nin "Rigoletto" ve "Tales of Hoffman" ını yönetti. 1981'de Peter Shaffer'ın "Amadeus" unda hem yönetmen hem de oyuncu olarak görev aldı. Oyun 1982'de Paris'te de büyük başarıyla sahnelendi. 1988'de Kafka'nın " Dönüşüm" isimli eserinin Stephen Berkoff uyarlamasında başrol oyuncusu olarak yer aldı. Sinemada da oyunculuk denemeleri olan Polanski, 1994'de Giuseppe Tornatore'nin yönettiği " A Pure Formality" de Gerard Depardieu ile birlikte rol aldı.
Yönetmen, 2002 yılında, kendi yaşam öyküsünün aynası niteliğindeki "The Pianist"i çekti. Elde ettiği büyük başarılara rağmen bu filmin benim kişisel "Polanski Sıralamamda" en başlarda yer almadığını belirtmem gerekiyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Varşova'nın varoş sokaklarında yaşam savaşı veren bir adamın hikayesini konu alan film, 55. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü'ne layık görüldü. Hemen ardından Fransa'nın Oscarları olarak görülen César'ların yedisini kazanan, BAFTA'da "En İyi Film" ve "En İyi Yönetmen" ödüllerini alan "Piyanist" aynı zamanda yedi dalda Oscar'a aday gösterildi ve Polanski'ye "En İyi Yönetmen" ödülünü getirdi.
Saygılar sana büyük usta, size de sabrınız için teşekkürler arkadaşlar...

Filmografi:
Pianist, The (2001)
Ninth Gate, The - Dokuzuncu Kapı (1999)
Death and the Maiden - Ölüm ve Bakire (1994)
Bitter Moon - Acı Ay (1992)
Frantic - Çılgın (1988)
Pirates - Korsanlar(1986)
Tess (1979)
Locataire, Le (1976)
Chinatown - Çin Mahallesi (1974)
What? (1973)
Macbeth (1971)
Rosemary's Baby - Rosemary'nin Bebeği(1968)
Fearless Vampire Killers, The (1967)
My Neck, The (1967) (USA)
Cul-de-sac - Çıkmaz Sokak (1966)
Repulsion - Tiksinti (1965)
Plus belles escroqueries du monde, Les (1964)
Knife in the Water - Sudaki Bıçak (1962)
Ssaki (1962)
Gruby i chudy (1961)
Gdy spadaja anioly... (1959)
Lampa (1959)
Dwaj ludzie z szafa (1958)
Morderstwo (1957)
Rozbijemy zabawe (1957)
Usmiech zebiczny (1957)
Rower (1955)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aksiyon Filmleri